Doç. Dr. Tuncay Kardaş: DAEŞ’in amacı Şam’dan Roma’ya bir imparatorluk

Doç. Dr.  Tuncay Kardaş: DAEŞ’in amacı Şam’dan Roma’ya bir imparatorluk
30.11.2015
2.450
A+
A-

Kardaş: DAEŞ Irak ve Suriye’de kurmak istediği Sünni devlet stratejisini Şam’dan Roma’ya gevşek yapılı bir imparatorluk hayaliyle güncelledi. Düşmanını yakın, uzak ve küresel sivil toplum olarak tanımlayan DAEŞ için internet de bir savaş alanı. 

Batının IŞİD-DAEŞ terör örgütünün gerçekliğine ve korkunçluğuna dair algısı ancak o gerçeklik ve korkunçluk Avrupa’nın göbeğinde, Fransa’nın başkentini kana buladığında değişti. Ankara’da bomba patlattığında, Mısır’da uçak düşürdüğünde ya da Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde insan boğazladığında “uzaklarda bir yerlerde…” rahatlığıyla durum geçiştirilirken şimdi yakıcı gerçeğin şokuyla çözüm aranıyor Batı dünyasında.

Peki, topyekûn ve senkronize bir mücadeleyi gerektiren küresel terör sorunu yeterince doğru şekilde kavranıyor mu?
Uluslararası sistem akademisinden istihbaratına bu yeni terör biçimi hakkında yeterli bilgiye sahip mi?

IŞİD’in aniden ortaya çıkması, aniden büyümesi ve aniden devletleşme sürecine girmesi nasıl mümkün oldu?

DAEŞ-IŞİD nasıl bir yapı? Kimlerden oluşuyor, neyi hedefliyor, nasıl yönetiliyor?

IŞİD’i mümkün kılan bölgesel ve küresel siyasa ile sosyoloji nedir? DAEŞ’in önü nasıl alınabilir?

Tüm bunları ve daha fazlasını, Türkiye’de IŞİD-DAEŞ terörü üzerine çalışan az sayıda isimden biri olan Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuncay Kardaş ile konuştuk. Yabancı savaşçılar ve güvenlik konusunda çok sayıda çalışması bulunan ve “İslam’ın Sınırları” adlı kitabında eski yeni İslami aktörleri inceleyen Kardaş, yakın dönemde ise IŞİD’e katılan Avrupalı ve Türkiyeli savaşçıları çalıştı. Kardaş, IŞİD’in uluslararası topluma ve Batıya karşı altıncı isyan olarak kavramsallaştırılması gerektiğini savunuyor ve Cambridge Review of Int’l Affairs’te yayınlanacak olan makalesinde ISİD-PYD/Batı mücadelesini bir “imaj-kültür savaşı” olarak okuyor.
DAEŞ-IŞİD yerel bölgesel bir terör örgütü iken ya da öyle algılanırken Paris katliamıyla birlikte dünyanın gündemine “yakın ve yakıcı bir korku” olarak oturdu; böylece de küresel sistemin konusu oldu. İki haftadır Paris saldırısı ve G20 üzerinden değerlendiriliyor ama ben çerçeveyi geniş, ölçeği dar tutacağım; IŞİD’i daha doğru anlayabilmek için… Önce sizden bir IŞİD tanımı istiyorum: IŞİD tam olarak nedir?

IŞİD bence bir devlettir, totaliter siyasal bir projedir. Sınırları belli bir toprak parçası içinde fiziksel şiddet kullanımını tekelinde bulunduran de facto bir terör devleti de diyebiliriz.

Terör örgütü tanımlaması yeterli değil yani IŞİD için?

Yeterli değil. Ama terörü/şiddeti devlet inşasında bir araç olarak kullanan, savaş taktiklerini ve örgütsel yapılanmasını gerektiğinde yenileyebilen bir yapının adı IŞİD.

TERÖRÜ DEVLETLEŞMEK İÇİN KULLANIYOR

Bir terör örgütü ya da sizin ifadenizle terör devleti olarak IŞİD’i diğerlerinden, öncülleriden ayıran nedir?

Aslında tarihte birçok devlet kurulma aşamasında hatta sonrasında şiddet ve terörü araçsallaştırmıştır, Fransa’da terörün 1789 ihtilal sonrası bir dönem yönetim biçimi olduğunu, kafa koparma konusunda giyotinin siyasi işlevlerini hatırlamakta fayda var. Bence burada IŞİD’in savaş anlayışını iyice anlamak lazım ve onu teolojik (kıyametvari Armegeddon-son kutsal savaş vb.) normatif bağlamların dışında düşünmek gerek. IŞİD’in farkı savaşı diyalektik-sosyolojik kullanmasıdır. Belirttiğim gibi terörizm, IŞİD ve benzeri köktenci hareket ve örgütlerin savaş eylemini açıklamakta sıklıkla başvurulan temel referans noktası. Terör içerikli eylemlere başvurduğundan şüphe duyulmasa da, savaşı IŞİD’in eylem skalasında siyasi, normatif ve hukuki kısıtlamalarına indirgememek gerekir. IŞİD’in başka bir farkı da savaşı eleman devşirmede ve ‘ideal toplumu’ kurmada bir araca dönüştürmekteki başarısıdır. Bu anlamda savaş eylemi IŞİD gibi radikal militan selefi bir örgütün rol kimliğini inşa edici ve kendisine katılan savaşçıların örgütün kolektif kimliğine adapte olmasını kolaylaştırıcı roller oynadı.

ZERKAVİ’NİN SAVAŞ BECERİSİ VE İHTİRASI

IŞİD’i var ve mümkün kılan ne oldu peki? Ne “yarattı” IŞİD’i ve nasıl bu kadar hızlı büyüyebildi? Aslında sormak istediğim şey, IŞİD’ın kurgu mu doğaçlama mı olduğu?

Her devlet bir kurgudur ve tarihsel-materyal şartların yanında biraz da irticalen gelişir. Bana öyle geliyor ki IŞİD’i mümkün kılan en önemli şeylerden biri savaşma becerisi ve yönetme ihtirası. Charles Tilly’nin ‘savaş devleti kurar, devlet de savaş yapar’ mantrasını hatırlamakta fayda var. Kronolojik olarak soruyorsanız tabi IŞİD’in büyümesinde Ürdün’lü el-Zerkavi’nin örgütsel ve askeri hırs ve fırsatçılığı önemli rol oynamıştır. Yani Afganistan ve özellikle Irak işgalini büyük fırsat görmesi ABD ve Şii yönetimler tarafından dışlanan-yok sayılan Sünni grupların desteğini alması büyük rol oynadı. 2014 öncesine kadar kendini bölgesel bir örgüt olarak takdim eden IŞİD’in, Haziran 2014’te hilafet ilanı ile birlikte küresel bir aktör rolüne soyunmaya başladığını da unutmamak lazım.

BÖLGESEL ŞARTLARDA BÜYÜDÜ

IŞİD kuruluş itibariyle daha çok 2004’le tarihlense de asıl büyümesi 2013 sonrası?

ABD’nin el-Kaide’yi zayıflatması ve Bin Ladin’i öldürmesi 2006’dan sonra acımasız Zarkavist çizgiden şaşmayan yönetici kadroya bölgede tekel kurmakta yeni fırsatlar açtı. IŞİD’in güçlenmesinde özellikle bölgesel sebeplerden bahsedilebiliriz. Bölgesel olarak Irak’ta ABD işgali altında ve 2011 ABD çekilmesi sonrasında Şii Maliki hükümeti tarafından özellikle 2012’den sonra dışlanan Sünni aşiretler yeni arayış içine girdiler. IŞİD, Saddam döneminde gelirlerini askerlik yaparak kazanan aktif ve etkili olan eski subaylar ve aşiretlerin desteğini arkasına alarak büyüdü. Örgütün bölgesel başka bir güç kaynağı da Ebu Gureyb ve Musul hapishanelerinden kaçırılan yüzlerce Sünni mahkûmdu. Yine Suriye iç savaşına ‘cihat’ alanını genişleterek katılan IŞİD için Suriye bir eğitim sahası ve askeri tecrübe kaynağı sundu ve bu da bölgesel gücünü artırdı.

IŞİD’İN KENDİ İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ VAR

IŞİD’in insan kaynağı, lojistiği güçlü, belli. Ama Fransa’nın Türkiye’nin başkentinde bombalı eylemler yapmak, Rus uçağını Mısır’da düşürmek gibi büyük saldırılar herhalde arkasında çok güçlü bir ülke istihbaratı olmadan, eylem yapılan ülkelerin istihbaratları atlatılmadan ve kör noktaları bilinmeden mümkün olmaz. Bu anlamda devletlerle istihbarat örgütleriyle nasıl bir ilişkisi var IŞİD’in? 

Diğer devletlerin istihbarat kurumlarıyla yakın ilişkileri olduğu için başarılı olduğu tezi bana inandırıcı gelmiyor. IŞİD’in kendi muhaberatı bile var Amn el-Devle adında. Ve saldırıların yapıldığı yerlerde eleman bulmada, onları sevk ve idare etmede, bilgi ve becerilerini kullanmada oldukça başarılı olduğunu belirtmek lazım IŞİD’in.

IŞİD’İ DESTEKLEYEN G20 ÜLKELERİ

Putin G20 için Antalya’ya geldiğinde 40 ülkenin IŞİD’i desteklediğini, bunlar arasında G20 ülkelerinin de olduğunu söyledi. Bu bir devlet başkanının ağzından çıkan ilk somut cümle sanırım?

Evet. Muhtemelen doğrudur da. Ama Putin kendi siyasi ajandası gereği söyledi bunu, bir hakikati tespit veya yanlışı düzeltmek için değil.

BÜTÇENİN YARISINI VİDEOLARA HARCIYOR

IŞİD’in teknolojinin ve küreselleşmenin imkânlarından bu kadar çok faydalanıyor olması, kendi mali kaynaklarını ve kendi sosyolojisini yaratmış olması neye dalalet eder? Bir “üst akıl” arayalım mı burada?

Hayır, üst akıl aramak gerekmez. Sanılanın aksine IŞİD fırsatlardan yararlanmasını bilen yani teolojik olduğu kadar pragmatik bir örgüttür. Yaptığımız araştırmalarda IŞİD’in özellikle dijital ve sosyal medyayı çok başarılı bir şekilde kullandığını tespit ettik. Alman istihbaratının açıkladığı bir belgede örgütün medya faaliyetlerine hatırı sayılır bir para (bütçenin 3’te biri) ayırdığı biliniyor. Örgütün paranın yanı sıra teknik ve yetişmiş eleman konusunda da sıkıntı çekmediğini ve sosyal tabanını geniş tuttuğunu bilelim. Örneğin IŞİD videolarında kafa kesme olaylarının faili nam-ı diğer ‘Cihatçı John’ adıyla tanınan Muhammed Emwazi Westminister Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri bölümü mezunu. Paris saldırıları planlayıcısı A. Abaaoud’da orta sınıf ailenin çocuğu iyi okullarda okumuş biri. Yine geçenlerde Britanya’dan üç liseli kızdan sonra, beşi kadın, dört tıp öğrencisi ve üç doktorun örgüte katıldığını biliyoruz, yani kadın-erkek eleman devşirmede sıkıntıları yok. IŞİD’in eğitimsiz ve işsiz kişilerden ibaret olduğu yönündeki inancın kendimizi rahatlatmaktan başka bir işe yaramayacağını belirtmek gerek

IŞİD-DAEŞ’İN 3,5 SAVAŞ STRATEJİSİ

IŞİD gibi bir Sünni devlet namzedinin, bir Şii devletle (İran) ve bir Yahudi devletiyle (İsrail) ilişkisinin bu kadar iyi olmasının anlamı ne? ABD ve diğer batı ülkeleriyle durumu ne?

IŞİD’in genel olarak amacı Irak ve Suriye’de Sünni bir devlet kurmaktı ve bu hedefi gerçekleştirmek için iki tip düşman belirledi. Zevahiri’den mülhem olarak öncelikli olarak yakın düşman olarak belirlediği Irak Şii rejimine, Ezidilere ve Kürtlere saldırdı. Ama uzun süre ikincil veya uzak düşman olarak İsrail, ABD güçlerine karşı da doğrudan eylemlere girişmedi. IŞİD hayalini kurduğu devleti kurmak üzere ilk hedef olarak gördüğü birincil düşmanlarına saldırıyor. İkincil düşman olarak belirlediği ABD, İsrail, Esad yönetimi ve Türkiye’yi ve diğerlerini direkt karşısına almak istemiyor. Bu, ilerde örgütün bunlarla savaşmayacağı anlamına gelmez tabi. Nitekim Paris saldırılarıyla IŞİD’in askeri stratejisinde değişikliğe gittiğini söylemeliyiz. Kanaatimce 3,5 savaş stratejisi diyebileceğimiz bir yeni tercihi öne sürüyor artık IŞİD.

Ne demek 3,5 savaş stratejisi?

Yani yakın düşman, uzak düşman ve Batılı küresel sivil toplum hedef olarak belirlenirken internet de savaş alanlarından biri olarak görülüyor. Konvansiyonel, asimetrik ve terör/tedhiş yöntemlerini aynı anda kullanabilme lüksüne sahip tek yapı IŞİD.

IŞİD BİR İMPARATORLUĞUN PEŞİNDE

İsrail’in Yahudi devleti olması gibi, IŞİD de bölgede bir Sünni devleti mi kurmak istiyor?

Bence IŞİD Şam’dan Roma’ya gevşek yapılı, sınırları esnek siyasal bir imparatorluk ağı kurmak istiyor.

IŞİD’in nihai politik hedefi nedir? Taktik-askeri bir stratejisi var mı?

Kanaatimce IŞİD’in stratejisi, önemli miktarda Arap Makyavel Ebu Bekir Naci’nin ‘Vahşetin İdaresi’ isimli eserinden alınmadır. IŞİD temel siyasi hedefi üç kademeli bir planlamaya dayanır: moral bozma-yıldırma, ‘vahşetin idaresi’ ve İslam devletinin kurulması. Taktik-askeri bir stratejisi de muarızın kontrolündeki hedef bölgede vahşeti, terör ve tedhişi yayıp hakim idari ve güvenlik bürokrasisini yıldırmaktır. Ortaya çıkacak güvenlik ve barınma gibi temel ihtiyaçların karşılanamadığı ‘vahşetin’ sosyo-ekonomik vasatını yönetebilecek tek güç olarak kendini sunmaktır.

TÜRKİYE IŞİD’İ DESTEKLİYOR İDDİASI YANLIŞ ALGI OLUŞTURMAK İÇİN

IŞİD-DAEŞ ile Türkiye arasında bir bağ kuruluyor, kurulmak isteniyor malum. “Türkiye müsamaha gösteriyor”dan “Türkiye yardım ediyor”a uzanan bir skalada her şey söylendi. Siz ne görüyorsunuz?

Bu iddialar çokça dile getiriliyor ve bunların birçoğu siyaseten işlevsel yanlış algıya dayalı iddialar ancak yine de Türkiye’nin bunları ciddiye alması gerek. Türkiyeli yöneticiler IŞİD’e destek vermenin çıkmaz sokak olduğunu bilecek basirete sahipler diye düşünüyorum.

20 BİN IŞİDÇİ YABANCI SAVAŞÇI

İnsan gücüne geçelim. Ne kadar savaşçı üyesi var IŞİD’in? Mali gücü, askeri gücü, siyasi gücü ne kadar?

Küresel olarak çeşitli ülkelerden IŞİD’e katılan ‘yabancı savaşçılar’ var, en son rakamlara göre 70 bine yakın savaşçısı var, yaklaşık 20 binden fazla savaşçının bölge dışından gittiğini ve bu savaşçıların yaklaşık 5000 tanesinin Avrupa’dan geldiğini biliyoruz. IŞİD saflarında gözlemci sıfatıyla yaklaşık bir ay yaşayan Alman gazeteci Jurgen Todenhöfer bu süre zarfında yüzlerce kişinin örgüt saflarına katıldığını bildirmişti. Doğruysa bu inanılmaz bir rakam. Uluslararası medyada dışlanmaya, hakir görülmeye, uluslararası koalisyon güçlerinin hava saldırılarına rağmen bu savaşçı akımının durmaması üzerinde ayrıca durmak lazım. Örgüt ekonomik olarak da bağış, petrol satışı ve haraç gibi gelirlere dayandığından iktisadi olarak kendi yönetimini tek başına idame etme imkanı buldu.  Kuveyt ve bazı Körfez ülkelerindeki zengin sempatizanların bağışlarını ve bölgesel bazı devletlerin de IŞİD tehdidini görmezden gelmesini eklemek gerekir.

IŞİD VAHŞETİ SEYİRLİK

Çok vahşi cinayetler işliyor IŞİD. Mensuplarını bu noktaya nasıl getirebiliyorlar?

Fransız tiyatrosunda 1960’lara kadar perdelerini kapatmayan Büyük Guignol tiyatrosu denilen bir vahşet-korku türü var; çığlıklar içinde kesilen kollar, çıkarılan gözler vesaire ile oyuncuların izleyenleri terörize ettiği, korkudan tiyatrodan kaçmalarına sebep olduğu bir tür. Kanaatimce IŞİD şiddetinin caydırma amaçlı olduğu kadar, izleyenlerin muhakeme gücümüzü kıran, onları şaşırtan ve sindiren bir yönü de var.

GÜNEYDOĞU’DA ÜÇLÜ KOPUŞ VAR

Türkiye’den IŞİD’e katılanların sayısı nedir? Adıyaman gibi yerleri IŞİD için münbit kılan?

Adıyamanlı katılımcıların niyetlerini kestirmek zor ve bizim de çalışmalarımız sürüyor. Bununla birlikte dindar toplumsal vasat, küresel cihat ideolojisi, hicret-hilafetin parçası olma isteği katılımları artırıyor. Makro sosyolojik motivasyonlar açısından genel olarak Türkiye’nin batısından katılanların söylemsel-ideolojik zeminde toplumdan koptuklarını, Güneydoğu’da ise üçlü kopuş dediğim (etnik olarak Türklerden, politik olarak devletten, ideolojik olarak da PKK’dan) süreçler ön planda. Türkiye’den katılanların çoğu 20-30 yaş aralığında. 20 yaş altı katılımda son dönemde artış var. Aralarında tıp hatta astrofizik okuyan gençler de bulunuyor.

ÇOK KATMANLI, ÇOK ZOR BİR SORUN BU

Türkiye IŞİD’le mücadele için ne yapmalı, yaptıklarının dışında? 

Şunu kabul ederek başlamalı: Çok katmanlı, çok zor ve çetrefil bir sorunla karşı karşıya Türkiye. Kapsamlı bir strateji oluşturmalı. Önce bilgi eksikliği giderilmeli: Akademik alanda radikal militan selefi örgütler çok iyi araştırılmalı-tanınmalı. Mücadele stratejisinin üç hedef kitlesi olmalı: Suriye’ye gidenler, dönenler ve gitmeyen ancak Türkiye’de radikalleşenler.

Bu stratejinin üç ayağı olmalı:

1) Gidişleri önlemek, askeri-hukuki tedbir almak
2) Henüz gitmeyip burada radikalleşenler için dini kimliği ve toplumsal iletişimi yeniden inşa etmek (Bu konuda mevcut AK Parti programları, Diyanet’in resmi kurumları ya da cemaatlerin alternatif modelleri cevap üretmekten uzak)
3. Pişmanlık duyan IŞİD’lilerin için sosyal program ve profesyonel rehabilitasyon sağlamalı.

KÜRESEL TOPLUM BİRLİKTE HAREKET ETMELİ

Uluslararası sistem ne yapmalı?

Uluslararası sistem, sisteme direk bir tehdit oluşturmadığı için IŞİD’e karşı politika geliştiremez, tehditlerini üstüne almaz.

Peki, kim çözecek?

Küresel toplum ve devletler birlikte hareket ederek. Stanley Fish’in ‘butik’ çok kültürlülük adını verdiği ötekini sadece uzaktan kabul etmek veya gönülsüz entegrasyon politikalarına girmek yerine anlamlı demokratik katılımı sağlamak gerek. Mesela yapılan bilimsel araştırmalar Fransa emek piyasasında bir Müslüman’ın işe girme şansının diğer adaylara göre yaklaşık iki buçuk kat daha az olduğunu tespit etmiştir, bu anlamda ekonomik eşitsizliğin giderilmesi şart.

DÜNYA IŞİD GERÇEĞİNE ÇOK GEÇ UYANDI

Adlandırmayla ilgili ikili bir durum var malum. Türkiye, terörün İslam’la bağdaşmayacağından hareketle resmi olarak DAEŞ’i kullanıyor ve uluslararası topluma da bunu öneriyor. Kısmen de olsa ABD ve başka ülkeler de kullanmaya başladı DAEŞ bunu. Sizin fikriniz ne?

Herkes konumuna göre doğru ifadeyi kullanabilir. Devletler ve resmi kurumların burada tercih yapması normal ancak bireylerden-akademisyenlerden bu tür beklentiler içine girmemeliyiz.

Türkiye de çok hazırlıksız mı yakalandı IŞİD gerçeğine? Bizim akademimiz niye bu kadar uzak ve yetersiz kaldı bölge ve IŞİD’e?

Tüm dünya hazırlıksız yakalandı. Hala da oluşturduğu tehdidi küçümseme eğilimi var. Sanırım nasıl olsa Türkiye’de radikal-militan selefi hareketler yerleşmez gibi hatalı bir bakış açısı var

23 Kasım 2015 – Star Gazetesi 
2.450 kez görüntülendi.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.