Osmanlı Adil Yönetim Sayesinde Uzun Yaşadı

Osmanlı Adil Yönetim Sayesinde Uzun Yaşadı
25.03.2016
4.000
A+
A-

Sakarya Üniversitesi Akademik ve Sosyal Gelişim Merkezi (SASGEM) ile Osmanlı Araştırmalı Merkezi (OSAMER) tarafından ortaklaşa olarak “Osmanlı Sulhunun Oluşumunda Hukukun Rolü” başlıklı bir konferans düzenlendi.

SAÜ Hukuk Fakültesi’nde gerçekleştirilen konferansın konuğu İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın’dı.

Dünya üzerinde geçmişten bugüne kadar birçok devlet kurulduğunu ve kurulan devletlerin uzun ömürlü olmasının zor olduğunu belirten Aydın şöyle devam etti: “Biz, tarihimizde birçok devlet kurduk. Cumhurbaşkanlığı forsunun kenarındaki yıldızlarla bunların bir kısmı temsil edilmektedir. Kurduğumuz devletlerde en uzun ömürlü olanları yaklaşık 250 yıl yaşarken, bunlara istisna olarak Osmanlı Devleti, altı asırdan fazla yaşamıştır. Osmanlı, çok farklı dinin, etnik yapıların içinde bulunduğu bir coğrafyada kurulmuştur. Osmanlı toplumu dediğimiz zaman en az üç dinden (Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik) insanların yaşadığı topluluk akla gelir. Ayrıca bu üç dine mensup olan insanların en az on farklı da mezhepleri bulunmaktadır. Yine Osmanlı’yı oluşturan en az on beş farklı etnik grup vardır. Bulgar, Rum, Arnavut, Sırp, Boşnak, Hırvat, Romen, Arap gibi farklı yapıdaki insanları altı asır boyunca bu geniş coğrafyada bir arada tutmak gerçekten zordur. İnsanları sadece askeri güçle bir arada tutmak mümkün değildir. Sadece askeri güce dayanan devletler kısa ömürlü olmuşlardır. Mesela Büyük İskender, Makedonya’dan Hindistan’a uzanan coğrafyada büyük bir imparatorluk kurmuştur ancak bu imparatorluk kısa ömürlü olmuştur. Keza Timur İmparatorluğu da öyledir. Osmanlı gibi büyük bir coğrafyada mozaik bir yapısı olan devleti yaşatmak için askeri güçten daha fazlasına ihtiyaç vardır. Bir kere idare ettiğiniz insanları mutlu etmeniz gerekmektedir.”

Aydın, “Osmanlı ne yaptı da nasıl bir devlet yapısına sahipti de altı asır boyunca bunca farklı insanı bir arada tutabildi?” sorusuna ise şu şekilde cevap verdi: “Bunun birçok sebebi vardır. Sadece hukukla bu açıklanamaz. Ancak ben Osmanlı hukuk uygulamasının bunda son derece önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Osmanlılar, altı asır boyunca ayakta dururken, üç alanda önemli düzenlemeler yapmışlardır. Bunlardan birincisi, vergi alanında çok adil bir sisten ortaya koymuşlardır. Osmanlı toplumu bir tarım toplumudur ve tarım toplumlarında devletin en önemli gelir kaynağı tarımdan elde edilen vergilerdir. Osmanlı Devleti çok adil, katlanılabilir ve hafif bir vergi sistemi kurmuştur. Hangi ürünlerden ne oranda vergi alınacağı kesin hatlarla belirlenmiş ve bu halka duyurulmuştur. Halka vergi toplamanın angaryası yüklenmemiştir. Osmanlı bürokrasisi, en az insanla devleti idare etme başarısını göstermiş bir bürokrasidir. Yani çağdaş devletlere nispetle yüzde 30- yüzde 40 daha az bürokratla, idareci kadrosuyla devleti idare etmiştir. Bu sebeple de daha az gelire, vergiye ihtiyaç duymuş daha az vergi toplamıştır. Osmanlı Devleti, Osmanlı öncesi Rumeli topraklarında feodal yapılarda köylülere yüklenen angaryaların tamamına yakınını kaldırmış, hepsini belli kurallara bağlamıştır. Osmanlı Kanunnameleri bu bakımdan önemlidir. Vatandaştan nasıl vergi alınacağı, hangi hizmetin kendilerinden beklendiği ve vatandaşlara vergi toplayanların, idarecilerin iyi davranması gerektiği açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu nedenle de Osmanlı vatandaşları bu siyasi yapıdan ayrılma gibi bir arzuya sahip olmamışlardır.”

Osmanlı Devleti’nin insanların kültürlerine ve inançlarına saygılı davrandığını ve bunlara müdahale etmediğini söyleyen Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Malum, Osmanlı Devleti yeni Müslüman olan Kayı Boyu ile kurulmuştu. Yeni Müslüman olanlarda dini arzular, dini bağlılıklar daha kuvvetli olur. Osmanlı’nın büyümesinde bu yeni girdiği dine hizmet etme, o dini yayma arzularının büyük rolü vardır. Buna rağmen Osmanlı, farklı dindeki insanların inanışlarına, ibadetlerine, ayinlerine müdahale etmemiştir. Hiç kimseyi de Müslüman olmaya zorlamamıştır. Osmanlı’nın bu tutumundan, 1200’lü yıllarda Haçlı Seferleri ile Katolik istilasına uğrayan ve kan kusturulan Rumeli halkı etkilenmiş, Osmanlı akıncılarına karşı çıkmamışlardır. Hatta biliyorsunuz ki İstanbul’un kuşatılması sırasında söylenen ‘Katolik külahı görmektense Müslüman sarığını tercih ederiz’ sözü meşhurdur.

Osmanlı aynı zamanda hukukun belli alanlarında Hristiyan ve Yahudilere kendi cemaat mahkemelerine başvurma imkânı tanıdı. Enteresandır ki Osmanlı Devleti’nde yaşayan gayrimüslimler; aile, miras hukukuyla ilgili bir problem çıktığında kendilerine istedikleri mahkemeye başvurma imkânı tanınmasına rağmen hiç küçümsenmeyecek bir oranla Osmanlı mahkemelerine başvurmuşlardır. Bunun birkaç sebebi vardır. İlki, Osmanlı mahkemelerine başvurmak daha ucuzdu, mahkeme harçları cemaat mahkemelerine oranla daha düşüktü. İkincisi, Osmanlı İslam hukukunun bazı hükümleri başvurucuların lehineydi. Özellikle aile hukukunda kadınların lehine olan hükümler vardı. Bir de Osmanlı Devleti’nin adaletine çok güveniliyordu.”

Aydın, Osmanlı’nın uzun ömürlü olmasını sağlayan bir diğer unsuru da şöyle açıkladı: “Osmanlı tüm vatandaşlarına adil bir yönetim sevk ederek onlara Osmanlı hukukuna güven hissini aşılamıştır. Osmanlı hukuku, bu coğrafyada gerçekten adil bir yönetim sergilemiştir. Adil yönetimi sağlamak için farklı araçlar kullanmıştır. Bir kere hukuk kurallarının belirgin ve biliniyor olmasına önem vermiştir. Yazılan kanunnameleri, Anadolu ve Rumeli’ye göndermek ve pazar alanlarında halka okutulmak suretiyle vatandaşları bilgilendirmiştir. Osmanlı yönetimi taşra teşkilatının merkezine kadıyı koymuştur. Kadı sadece davalara bakan ve karara bağlayan biri değil, aynı zamanda bugünkü valinin, kaymakamın, belediyelerin görevini yapan biriydi. Osmanlı’da mahalli mahkemelerin en üstü ve en güçlü siyasi, idari karar organı Divan-ı Hümayun’du. Mahalli mahkemelerin kararlarından memnun olmayanlar Divan-ı Hümayun’a başvurabiliyorlardı. Keza padişah Cuma namazına giderken yapılan merasimler esnasında da dilekçe verilebiliyordu. Kalabalık arasından dilekçesini ulaştıramayanlar, dilekçelerini koydukları hasır sepetleri yakarak küçük duman çıkarıp padişahın adamlarının dilekçeyi almasını sağlıyorlardı. Bu yüzden ‘Hasır yakmak’ gelenekselleşerek padişaha şikâyet anlamını kazanmıştır.”

Osmanlı hukukunun iyi işlediği uzun döneme “Osmanlı Sulhu” adı verildiğini aktaran Aydın, “Altı asır gibi uzun bir dönemde insanlar mutlu oldukları, güven içinde ve vatandaşı olmaktan memnun oldukları için Osmanlı uzun ömürlü olmuştur. Osmanlı’yı büyük yapan savaşları değil insanları adil bir yönetimle idare etmesidir. Ümit ediyorum ki hepimizin çabalarıyla bu devlet daha uzun yıllar bu coğrafyada yaşamaya devam edecektir” ifadeleri ile konuşmasını sonlandırdı.

Konuşmasının ardından Aydın’a hediyesini OSAMER Müdürü Prof. Dr. Fuat Aydın takdim etti.

25-03-2016 / SASGEM
4.000 kez görüntülendi.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.