Türkiye – Rusya Krizinin Derinleşen Boyutu: Ekonomi

Türkiye – Rusya Krizinin Derinleşen Boyutu: Ekonomi
07.12.2015
1.126
A+
A-

Türkiye’nin Rusya ile son dönemde içinde bulunduğu krizin derinleşeceğine ilişkin güçlü sinyaller gelmektedir. Özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin’in ulusa sesleniş konuşmasında “Türkiye uçağımızı düşürmenin bedeli ağır şekilde ödeyecek” şeklindeki beyanatı, bu gerilimi düşürmeye yönelik bütün gayretlere rağmen, bunun kısa dönemde mümkün olmayacağı şeklinde söylemlerin artmasına neden oldu. Başlangıcı itibariyle askeri alanda bir kriz iken, yaptırımları itibariyle giderek ekonomik alanda etkileri daha fazla gözlenecek şekilde gelişme göstermektedir. Rusya’nın Türkiye’den ithal ettiği başta yaş meyve ve sebze olmak üzere tarım ve hayvancılık ürünlerine yönelik sınırlamaları, Rusya’ya yatırım yapmak üzere gitmiş girişimcilerin engellenmesi ve Rus turistlerin Türkiye’ye gitmemeleri yönündeki açıklamaları krizin özellikle ekonomi alanında etkili olacağını göstermektedir. Bu krizin ekonomi üzerindeki etkilerinin her iki ülke için doğuracağı sonuçların analiz edilmesinde fayda bulunmaktadır.

Öncelikle iki ülke arasındaki dış ticaretin son 10 yıllık seyrine bakıldığında, ithalatımızın dikkate değer düzeyde ihracatımızdan yüksek olduğu görülmektedir. 2014 yılı için baktığımızda ithalatımız yaklaşık olarak 25 milyar $’ın biraz üzerinde iken, ihracatımızın yaklaşık olarak 5,9 milyar $ olduğu görülmektedir. Rusya ithalat yaptığımız ülkeler sıralamasında ilk sırada iken, ihracat sıralamasında ise 7. sırada yer almaktadır. Türkiye’nin Rusya’ya ihracatında en büyük kalemleri ’i tarımsal ürünler, ’i tekstil ve ’si ise otomotivden oluşturmasına karşın, ithalatımızın çok büyük bir kısmını enerji oluşturmaktadır. Nitekim Türkiye doğal gaz ithalatının %56’sını ve sınırlı düzeyde petrol ithalatının Rusya’dan yapmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin müteahhitlik hizmetleri diğer önemli kalemi oluşturmaktadır. Türk girişimcilerin verdiği bu hizmetin parasal karşılığı 2014 yılında 3,9 milyar $ düzeyindeydi. Buna karşın Akkuyu nükler santrali 20 milyar $’lık anlaşma karşılıklı taahhüt işlerinde iki ülke arasındaki ilişkilerin bağımlılığını ortaya koymaktadır. Diğer taraftan son yıllarda Rusya’dan gelen 4,5 milyon turist (toplam gelen turistlerin ,5’i), Türkiye’nin önemli bir gelir kalemi olan turizm sektörü için dikkat çekmektedir (TUİK, 2015). Rusya ile yaşanan bu krizin Türkiye ekonomisinde doğuracağı en önemli risk enerji bağımlılığıdır. Alternatif enerji seçeneklerinin bulunması halinde bu krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri Rusya’nın muhatap olacağından daha hafif olacaktır.

Rusya’nın 1990 öncesi iki kutuplu, soğuk savaş gerilimine dayanan dünya politikasını sürdürerek küresel lider olduğunu göstermek için önce Ukrayna krizini, şimdi ise Suriye’de düşürülen uçak nedeniyle Türkiye ile devam eden gerilimin tercih ettiği akla gelmektedir. Uzun süredir Rusya’nın önemli bir lideri olan Putin’in, kendi politik kariyeri için seçtiği bu yöntemin, halen kişi başına geliri 7 bin $ (satın alma gücü paritesine göre 12,7 bin $) düzeyinde olan bir ekonomi için maliyetinin küçümsenmeyecek boyutlarda olacağını tahmin etmek zor değil. Rusya’nın 2008 krizi sonrası dönemden bu yana büyümesinde dikkate değer düzeyde bir düşme olmuştur. 2008 öncesi dönemde yıllık büyümesi %7 ile arasında değişmesine karşın, sonrasında bu oranın %0,6 ile %4 arasında değiştiği görülmektedir. 2015 yılı üç çeyrek büyüme ortalamasının ise % -3,6 olduğu dikkate alındığında, büyümesi bu kadar sorunlu hale gelen bir ekonominin, başka bir ülkeye ekonomik yaptırımlarla sonuç alma şansının fazla olmadığını ifade etmektedir. Ayrıca vergi gelirlerini dörtte bir düzeyinde askeri harcamalara ayıran bir ekonominin ve kamu gelirlerinin önemli bir kaynağı olan doğal kaynak gelirlerinin son yıllarda ciddi düzeyde düştüğü dikkate alındığında, bu tür bir gerilimin ekonomik temelinin zayıf olduğu fark edilecektir. Nitekim Rusya 2000 yılında GSYİH’sının yaklaşık olarak %43’ünü başta enerji olmak üzere doğal kaynaklardan sağlarken, düşen enerji fiyatları başta olmak üzere başka gelişmeler sonucu 2013 yılında bu oranın düştüğü görülmektedir. Aynı yıllar için Rusya ihracatının GSYİH’sına oranı %44 düzeyinde iken, 2013 yılına gelindiğinde dikkate değer düzeyde azalarak %28,6 düzeyine düştüğü görülmektedir. Açık şekilde Rusya’nın gelir kaynaklarından birinin önemli düzeyde azaldığı dikkat çekmektedir.

Ayrıca ekonominin toplumsal boyutunu gösteren gelir dağılımındaki gelişmeye bakıldığında Rusya’da gelir dağılımının (2000 yılından 2012 yılına gini katsayısı 0,37’den 0,42 artmış) giderek bozulduğu görülmektedir (World Development Indicators). Bir yandan yavaşlayan ekonomisi diğer yandan daralan gelir kaynakları ve durma noktasına gelen nüfus artışı dikkate alındığında Rusya’nın uzun dönemli bölgesel bir krizi sürdürmesi rasyonel görülmemektedir. Dış politika üzerinden içeriye politik mesaj vermek bütün sakıncalarına rağmen, Putin gibi maceracı politikacıların başvurduğu bir yöntem olabilmektedir. Bu cümleden, Putin’in bu krizi devam ettirmek istemesinin en önemli nedeni, içeride yaşanan ekonomik ve politik olumsuzlukların gündemde daha fazla yer bulmaması için, yaşanan bu krizi kendi politik kamuoyu desteğini artırmak için biraz daha gündemde tutmayı tercih ediyor olabilir. Ancak tercih, kısa dönem için kazançlı görülmesine karşın, uzun vadede başta Rusya olmak üzere her iki ülkenin ekonomik kalkınma süreci için tahrip edici sonuçlara yol açabilir.

Rusya’nın bu krizi ekonomik yaptırımlar üzerinden devam ettirecek yöntemi tercih etmesi, Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisinden daha fazla, sonuçları itibariyle Rusya ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Bu krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki en önemli sonucu, hiç şüphesiz Rusya’dan en önemli ithalatımız olan enerji ile ilişkilidir. Doğal gaz bağımlılığımızın önemi, aynı zamanda elektrik üretimimizin nerede ise yarısının doğal gazdan olduğu dikkate alındığında oldukça fazladır. Uzun zamandır Türkiye’nin enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gerektiği hep gündem konusu olmuştur. Bu kriz bu konuda atılması gereken adımların önemini açık bir şekilde göstermiştir. Bu çerçevede hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakanın son günlerdeki ziyaretleri bu alanda atılması gereken adımları işaret etmektedir. Türkiye’nin Rusya ile yaşayacağı krizin hiç şüphesiz olumsuz ekonomik etkileri olacaktır. Bunun farkında olan Türkiye, bu krizin devam etmemesi yönünde güçlü adımlarına ve arayışlarına devam edecek görünmektedir. Ancak Rusya’nın her şeye rağmen bu krizi daha fazla devam ettirmeyeceği beklenmelidir. Politik ve stratejik seçeneklerin ötesinde ekonomik faktörler bu krizin daha fazla devam etmemesi gerektiğini açık şekilde göstermektedir.

Doç. Dr. Mahmut Bilen

Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

 
1.126 kez görüntülendi.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.