Ahilik Anadolu’yu İstiladan Korudu

22.01.2016
1.061
A+
A-

Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Haşim Şahin, 13’üncü yüzyılda ortaya çıkan ve Anadolu kültüründe önemli bir yeri bulunan Ahilik teşkilatının o dönemde devletin ekonomik gücünü elinde bulundurduğunu ifade ederek, “Moğol istilasının başladığı dönemde kendi güvenliğini sağlamak zorunda kalan Ahi Birlikleri, en sert mücadeleyi verdi” dedi.

Ahiliğin 13’üncü yüzyılda Anadolu’da ortaya çıktığını ancak köklerinin Abbasilere kadar uzandığını belirten Doç. Dr. Haşim Şahin, Ahiliğin bir medeniyet ve yeniden diriliş hareketi olduğunu söyledi.

İslam’ın kendi özüne dönebilme hareketi

İslam ve Türk toplumlarının en güçlü oldukları dönemlerden birisinin Ortaçağ olduğunu ifade eden Haşim Şahin, ancak bu dönemde 11’inci yüzyılın sonunda Kudüs’ün Haçlılar tarafından alınması gibi bazı travmalar yaşandığını, dolayısıyla da İslam dünyasında ciddi bir ayrışma oluştuğunu anlattı. Doç. Dr. Haşim Şahin, şöyle devam etti: “O dönemde ciddi anlamda siyasi bir kaos hakimdi. Ahilik, bu kaos ortamının içerisinde yeniden bir diriliş hareketi başlatmak için bir medeniyet tasavvuruydu. Aslında İslam’ın kendi özüne, temel değerlerine dönebilmek için geliştirilen bir hareketti. Tarihi de 34’üncü Abbasi Halifesi en-Nasır Lidinillâh tarafından gerçekleştirilen Fütüvvet hareketi ile başlıyor. Nasır, birbirinden bağımsız olan eski İran’daki Ayyarları, eski Arap toplumundaki Yaverleri bir araya toplamayı başarmıştır. Abbasi toplumunun, özetle de İslam toplumunun en kudretli devirlerini yeniden yaşamayı hedefler. Osmanlı’da Kanuni Sultan Süleyman dönemi olduğu gibi Abbasi toplumunda da Harun Reşit bir idoldür. Nasır’ın zihnindeki düşünce yeniden hâkim olabilmektir. Bu yüzden Fityan Teşkilatı dediğimiz yapıya önce kendisi üye oluyor. Sünni Abbasi halifesi olmasına rağmen, Şii kökenli bir anlayışın içerisine bile üye olmaktan çekinmiyor.”

Nasır’ın İslam dünyasının içerisinde herkes tarafından sevilen bir kahraman oluşturmak istediğini, bu nedenle de hareketi Hz. Ali’nin üzerinden şekillendirdiğini belirten Şahin, “Bugün modern Alevilikte de önemli bir yeri olan ‘Ali’den başka er, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur’ ifadesi Ahilik içerisinde çok önemli. Hz. Ali, Hz. Peygamber’in manevi kardeşi kabul edilir. Dolayısıyla bu sistemin kökeninde Hz. Ali’nin çok büyük ve önemli yeri var” diye konuştu.

Fütüvvet Ahiliğin temeli

Fütüvvet kavramının ve Ahilik teşkilatına ait yönetmelikleri ele alan fütüvvetnâmelerin teşkilatın temelini oluşturduğunu ifade eden Şahin, bilinen ilk fütüvvetnâmenin Ebu Abdurrahman Es Sülemi’nin yazdığı Risalet-ül Fütüvve risalesi olduğunu anlattı. Şahin, şöyle devam etti: “Nasır, o dönemde mutasavvıf ancak Fütüvvet Teşkilatı’nın yayılmasında en önemli isim olan Şeyh Şahabeddin Ömer Sühreverdi’yi de bir anlamda kendi sözcüsü haline getirmiş. Onu Mısır’a, Suriye’ye ve nihayet Anadolu’ya gönderiyor. Sühreverdi iki defa Anadolu’ya geldi. Bunlardan birincisinde İzzeddin Keykavus’u teşkilatın içine dâhil etti.  İkinci geldiğinde de büyük Alâeddin olarak adlandırdığımız Birinci Keykavus’u dâhil etti. Fütüvvet aynı zamanda adil olmak zorundadır. Yani, tartıda hile yapmayacaksınız. Yönetimde adil olacaksınız. Herkese iyilik yapacaksınız. Burada herhangi bir ayrım yok. Din, kişilik gibi bir ayrım yok. Akraba ve yakınlar dâhil herkese iyilik yapmak zorundasınız. Hz. Peygamber’in ‘Müminler birbirlerinin kardeşidir’ hadisi göz önünde bulundurularak akraba ve yakınlık sadece kan bağı ile özdeşleştirilmemeli.”

Teşkilatın büyük bir kültür olduğunu ve paylaşmayı emrettiğini vurgulayan Şahin, “Bir üye hayâsızlık, fenalık yapmayacak. Yani bir ahinin, bir fetânın ahlaksızlığından kimse ahlaksızlığından şüphe etmeyecek. Ondan kendisine bir kötülük gelmeyeceğini bilecek, haddi aşmayı yasaklayacak” dedi.

Nasır’ın hem dünyevi, hem de uhrevi otoritenin liderliğinin peşinde olduğuna işaret eden Şahin, “Nasır, eğer halife olmasaydı, diğer devletler bu teşkilata bu kadar çabuk giremeyeceklerdi. Nasır, tüm siyasi yapıyı Harun Reşit dönemindeki kudretli çağına döndürmek istiyordu. Nasır’ın bu mücadelesini Ortaçağ’daki Papalık, krallık mücadelesi gibi düşünebiliriz. Siyasi bir niyet elbette var ancak Nasır, halife nüfuzunu da kullanarak faydalı bir iş yapıyor” ifadelerini kullandı.

Hz. Ali olgusu yeterince incelenmedi

Şahin özetle şunları söyledi: “Hz. Ali İslam toplumunun ilk döneminde de sonraki dönemlerinde de en sevilen, en itibar edilen isimlerinden birisi. Hz. Ali bize İslam tarihi öğretilirken ilk Müslümanların arasında sayılır. Bana göre burada eksik bir yorum var. Çünkü İslam İtikadına göre Hz. Ali’nin Müslümanlık yaşı 8 olarak gösteriliyor. Bu durumda Hz. Ali zaten İslam’dan başka dini tanımamış. Hz. Peygamber’in evinde büyüyen biri, manevi evlatlığı gibi, kendini Hz. Peygamber için feda etmiş biridir. Yani bu şartsız teslimiyettir. Dolayısıyla Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber nezdinde çok büyük önemi vardı. Hz. Peygamber’in kızı ile evlendi. Hz. Peygamber’in soyu da Hz. Ali’nin vasıtasıyla devam etti. Bu nedenle Hz. Ali, İslam toplumunda çok önemlidir. Biz Hz. Ali’yi kahramanlıkları ile biliriz. Onun hakkında sonraki dönemlerde birçok Cenkname yazıldı. Hz. Ali, sembol olarak Hz. Peygamber’e yakınlığı ve bir anlamda onun mirasını temsil eder. Hz. Ali neden fetânın içerisinde çok önemli? Hz. Ali, İslam topluluğunun yiğitlik, adalet, ilim, irfan, kahramanlık, teslimiyet açısından tartışmasız en önemli isimlerinden. Ben Türk toplulukları içerisinde Hz. Ali olgusunun yeterince incelenmediğini düşünüyorum. Bu konuda çalışmalar yapılması gerekiyor.”

Ahiler Moğol İstilası’na direndi

“Nasır Anadolu’ya, Şahabeddin Sühreverdi vasıtasıyla, teşkilat resmi bir politika haline getirildikten sonra geldi. Anadolu’da daha önceki dönemde Ahilik unvanıyla bilinen ve benzer özelliklere sahip olan kişiliklerin, bu teşkilatın üzerinde bir yapılanma olduğunu düşünüyoruz. Daha da önemlisi, Anadolu’da 1220’lerde Cengiz Han ile başlayan Moğol İstilası’nın önemli bir sonucu var. İslam Dünyası’nın Haçlı travmasını atlatmaya başladığı bir dönem Moğol istilası başlıyor. O dönemde dünyanın genelinde Moğolların karşısında çok fazla durabilen yok. Anadolu’da Ahiler neden hedef, çünkü en fazla direnen onlar. Neden Ahi’ler direniyor, bu biraz mecburiyet. Sokak isyanları ile beraber artan yağmacılık sebebiyle, esnafı oluşturan, ekonomik gücü temsil eden yapı, devletin kendisini korumakta aciziyet yaşadığı dönemde, kendi güvenliğini sağlamak zorunda kalıyor. Bu sebeple Ahi Birlikleri, en sert mücadeleyi veriyorlar. Çünkü Ahi Evran öldürüldüğü zaman, ekonomi duracak, insanların kendi iş sektörleri ortadan kalkmış olacak. Bir anlamda varlıklarını da muhafaza etmeye çalışıyorlar.”

21/01/2016 – ST
1.061 kez görüntülendi.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.